Terbiyenin ilk adımı kendini tanımaktır. Nefsi terbiye edecek insanın da öncelikle kendini tanıyarak işe başlaması gerekir.
Kişi, kendini tanımaya çalıştığı günden beri, kendisinin sadece bedenden oluşmadığını anlamaya başlamış ve kendisini oluşturan diğer varlıksal oluşumların da varlığını görmüştür. Bu nedenle nefis kavramı, üzerinde düşünülen çok fazla fikir beyan edilen bir konu olmuştur.
İslam ahlak sistemimizde ‘ma‘rifet-i nefs’ insanın kendi ruh dünyasının ahlakî boyutunu, karakter yapısını, yeteneklerini ve zaaflarını tanımasını ifade etmekte, bu çaba ahlakî eğitim ve gelişmenin yani kişinin ruhunu kötü huylardan arındırıp erdemlerle bezemesinin ilk şartı olarak görülmektedir.[1]
İnsanın kendini tanıması, nefsini tanımasıdır. Ancak insan nefsini tanıdıktan sonra onu ıslaha başlayabilir. Nefsini terbiye edemeyen insan, nefsin boyunduruğu altına gireceğinden özgürlüğünü kaybeder. Nefsin emri altına girer. Ne yazık ki insanın en büyük köleliği, nefsine yaptığı köleliktir.
İnsanın kendini tanıması olumlu-olumsuz ya da iyi-kötü yönlerini bilmesi, günlük yaşam içinde neyi yapıp yapamayacağını, yaşadıkları karşısında neler hissedeceğini, neler düşüneceğini ve neler yapacağını öngörebilmesi, içindeki istek ve gereksinimlerini görebilmesi ile yakından ilişkilidir.
Kendini tanımak neye ihtiyacın olduğunu ve neye ihtiyacın olmadığını bilebilmektir. Kendini tanıma, düşünce ile eylemin bir araya getirilmesidir.
Hayattaki beklentilerimizi ve yapamadıklarımızı her daim yapmak için, kendimizi tanıma, kendimizi gerçekleştirebilmek ve nefsi terbiye edebilmek için bu çalışma önemlidir.
Unutulmaması gereken en önemli şeylerden biri ise bu bilme dediğimiz, ‘kendini tanıma’nın uzun bir süreç, belki de uzun bir yolculuk olduğudur. Tecrübe edindikçe kendimizi tanırız, zorluklarla mücadele ettikçe öğreniriz gerçek benliğimizi. İnsanın kendini tanıyabilmesi için bazen kendine dışarıdan bakması gerekir. Kişinin bu süreçte sabırlı olması gerekir, yaşanılan olayları iyi analiz edip kendi doğrularını-yanlışlarını fark edebilmesi gerekir.
Kendini tanıyan ve nefsini ıslah eden kişi kurtuluşa ermiştir. Hz. Ali (r.a.), kendini tanımayan kimsenin, kurtuluş yolundan uzaklaşarak zamanla cehalet ve sapıklık yoluna girebileceğini söyler.
Peki, kendini tanıyan insan nasıl bir insandır? Kendini tanıyan insan; olumlu ve olumsuz özellikleri bilen, bu özelliklerin onun hayatını nasıl etkilediğinin farkındalığı olan, aslında bir anlamda da kişiliğini tanıyan, bir olay ya da durum karşısında ne tepki vereceğini bilen ve bundan kendisinin nasıl etkilenebileceğini kestiren insandır.
Kur’an-ı Kerim insandan yaratanını tanımasını, nefsini tanımasını ve nefsini kötülüklerden arındırıp yaratanına layık kul olmasını istemektedir. Hz. Ali (r.a.): “Marifetlerin en üstünü insanın kendisini tanımasıdır ve en büyük cahillik ise insanın kendini tanımamasıdır.” demiştir.
Kendini tanımak, Rabbimizin her insana bahşetmiş olduğu doğuştan gelen özellikler ile yetişilen ortamdan (aile, çevre) kaynaklanan özelliklerin tespitidir.
Kendini tanıma; duygu ve düşüncelerinin farkında olmak, güçlü, zayıf ve gelişmeye açık yönleri bilmek, bu farkındalığı düşünce ve davranışlara rehber olacak şekilde kullanabilmek ve kendini açık bir biçimde ifade edebilmektir.
O zaman kendimizi nasıl tanıyabiliriz? sorusuyla karşılaşırız. Bu hususta kendini tanıma tekniklerden yararlanılabilir:
Tefekkür: Derin düşünmektir.
Murâkabe: Kendini gözetlemektir.
Muhasebe: Kendini sorgulamaktır.
Ayrıca kişi şahsî özelliklerin tespiti ile ilgili olarak da şu noktalardan istifade edebilir:
Benim bildiğim başkalarının bilmediği özelliklerim.
Hem benim hem de başkalarının bildiği özelliklerim.
Benim bilmediğim başkalarının bildiği özelliklerim.
Ne benim ne de başkalarının bilmediği özelliklerim.
Güçlü ve zayıf yanların tespiti için de konuyla ilgi hazır listelerden istifade edilebilir. Bu listeleri her yerde bulabilirsiniz.
Güçlü yanlar; çalışkan, cesur, cömert, düzenli, sakin, tutumlu, dikkatli, yardımsever, sempatik, sabırlı vb. gibi.
Zayıf yanlar; tembel, korkak, cimri, dağınık, aceleci, içe kapanık, uykucu, yemeğe düşkün, sinirli, dikkatsiz, tartışmacı, sakar, sabırsız, şımarık, unutkan vb. gibi listelerden kişi tefekkür ederek, kendini gözetleyerek ve sorgulayarak zayıf ve güçlü yanlarını tespit edebilir.
Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de insanın özelliklerinden şöyle bahsetmektedir:
İnsan sabırsızdır. (4/28, 70/19-20), Allah sabredenleri sever. (3/146)
İnsan zayıf yaratılmıştır.(4/28)Allah iyilik edenleri sever. (2/195)
İnsan nankördür. (11/ 9)
İnsan şımarır.(11/10), İsraf etmezler, cimrilik yapmazlar. (25/67)
İnsan tartışmacıdır. (18/54), İnsan tevazu sahibidir. Cahillerden yüz çevirerek tartışmaz. (25/63)
İnsan tecessüs sahibidir. (49/12) , Güzel hareket edenleri sever. (3/148)
İnsan bilgisine güvenir. (39/49)
Menfaat hırsı içinde ve cimridir. (100/8), İnsan infak edici ve cömerttir. (8/3) , Allah iyilik edenleri sever. (2/195)
İnsan acelecidir. (17/11, 21/37), Hayır işlerinde yarışırlar. (3/114)
İnsan zalimdir. (14/34), İnsan öfkesini yutar, affedicidir. (3/134)
İnsan unutkandır. (30/ 36) , Allah ahdini yerine getirenleri, muttaki olanları sever. (3/176)
Bütün bu ayetlere baktığımız zaman bir tarafta insanın olumsuz özellikleri, diğer tarafta Allah’ın sevdiği davranışlar, insanın olumlu özellikleri bulunmaktadır. İnsanın olumlu özelliklerinden en önemlilerinden birisi de eğitilebilme, düşünebilme, kendisini geliştirebilme ve değiştirebilme özelliğidir.
‘Kendini tanıma’ bizlere ne gibi faydalar sağlar?
- Şeytanın oyunlarına karşı gelebilmeyi sağlar.
- Nefsin arzu ve isteklerine karşı durabilmeyi sağlar.
- Hayatı kolaylaştırır, kalitesini ve başarısını da artırır.
- Kendimizi iyi hissedebilmemizi sağlar ve mutluluk getirir.
- Daha az iç çatışma sağlar.
- Daha iyi kararlar verebilmeyi sağlar.
- Kendini kontrol edebilmeyi sağlar.
- Sosyal baskıya dirençli hale gelmeyi sağlar.
- Başkalarını anlayabilmeyi ve iyi ilişkiler geliştirmeyi sağlar.
Kendini tanımayan ise ne yazık ki yukardaki faydaların tersiyle muhataptır. Kendini tanımamak israftır, ziyandır, zarardır ve sonu hüsrandır.
“Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de fücûru (kötülükleri) ve takvâyı (iyilikleri) ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. ” [2]
Ne mutlu o kişiye ki, kendini tanımış, kendini okumuş, kendini bilmiş, Rabbini bilmiş ve nefsini terbiye ederek Rabbinin rızasına ermiş.
[1] TDV İslam Ansiklopedisi’nin 28. cild, s. 56-57.
[2] Şems Sûresi; 91/7-10.