Modern Dünyanın Gerçek Mahiyetini Kavramak

Yaşadığımız çağda genelde bütün insanlığın, özelde ise Müslümanların en büyük sorunlarından biri hatta başta geleni, dünyaya meyletmek ve dünyevî kazanımları nihai hedef olarak görmektir. Müslümanlar her şeyin sadece bu dünyadan ibaret olduğunu sanmaktalar. Oysa Kur’an-ı Kerim, bize dünyaya ait olanın ve dünya hayatının mahiyetini açık bir dille ifade eder ve şöyle tanımlar:
“ Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!”1
“ Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider) …”2
Kur’an-ı Kerim’de, geçmiş peygamberleri ve onların Allah’a (c.c.) karşı kulluklarını hakkıyla yerine getiren ümmetleri anlatıldıktan sonra: 
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”3 ayetiyle onlardan sonra gelen nesillerin dünyaya dalış serüvenine temas ettiğini görüyoruz.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de şöyle ifade eder: 
“Pek yakında dünya milletleri, sofraya oturanların yemek kabına üşüştükleri gibi sizin başınıza üşüşecekler.”
Bunun üzerine Efendimize (s.a.v.): “O gün biz azlık olduğumuz için mi ya Rasulullah?” diye soruldu.
Efendimiz (s.a.v.): “Hayır aksine siz sayıca çok olacaksınız. Fakat selin üstündeki çerçöp gibi dağınık ve değersiz olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden korkuyu çekip alacak, sizin kalplerinize ‘vehn’ verecek; diye cevap verdi.”
Bunun üzerine: “Vehn nedir? diye soruldu.”
 Efendimiz (s.a.v.): “Dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır”, buyurdu.4
“Dünya çekicidir, tatlıdır.”5 Hadis-i Şerif’i onun cazibedarlığını; “İnsanoğlunun bir vadi dolusu malı olsa ikincisini ister.”6 Hadis-i Şerif’i de insanın meylini ve doymak bilmez arzularını ifade ediyor.
Cizye tahsili için gittiği Bahreyn’den Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın (r.a.) mühim mallarla döndüğünü haber alan Ensar’ın sabah namazını Efendimizle (s.a.v.) birlikte kılmak için geldiklerinde onlara söylediği sözler de yine Efendimizin (s.a.v.) ümmeti için en çok korktuğu şeyin dünyevîleşme olduğunu göstermektedir. Namazdan sonra onlar huzuruna çıktıklarında şöyle demişti: 
“Öyle zannediyorum ki Ebu Ubeyde’nin bir şeyler getirdiğini haber aldınız. Sevinin ve ileride sizi sevindirecek şeyler bekleyin. Vallahi ben bundan sonra sizin hakkınızda fakirlikten korkmuyorum. Aksine sizden evvelki ümmetlerin önüne dünyalıklar serilip birbiriyle yarıştıkları ve onları helak ettiği gibi sizin önünüze de serilip çekişmenizden ve sizi de helak etmesinden korkuyorum.”7

Dünyaya Bakışımız
Hedef elbette dünyadan el etek çekmek değildir. Dünyayı, iman etmeyenlerin kâfirlerin tasallutunda bırakıp sadece ibadete çekilemeyiz. Bizim dünyayı imar etmemiz de kulluk dairesi içinde kalmalıdır. Şu kadar ki, dünyayı imar etmekle dünyanın esiri olmak arasında siyah ile beyaz kadar fark vardır. Zengin olmanın bile sınırı yoktur. Bir mümin dilediği kadar zengin olabilir. İslam mülk edinmeyi yasaklamaz. Dilediği kadar mal mümine helaldir. Yeter ki elde edilme yolları helal olsun ve o mal Allah’a (c.c.) kulluktan, insanî kimlikten tavize neden olmasın. Kınanan şey mal edinmek, dünyalık sahibi olmak değil; mala ve dünyaya esir olmaktır.
Büyük fıkıh âlimi İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin (r.aleyh) ilmî faaliyetler yanında ticaretle de meşgul ve zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı.
Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi:
– İmam Efendi geminiz battı!… (İmamın ticari mal taşıyan gemileri vardı).
İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra:
– Elhamdülillah dedi.
Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi:
– Efendim, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş.
İmam bu yeni habere de:
– Elhamdülillah, diyerek cevap verdi. Haber getiren kişi hayrete düştü:
– Muhterem, gemin battı diye haber getirdim: “Elhamdülillah”, dedin.
Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine: “Elhamdülillah”, dedin.
Bu nasıl hamd etme böyle?
İmam-ı Azam izah etti:
– Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a (c.c.) hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bana bağışladığı için de Allah’a (c.c.) şükrettim.
Ayrıca İslam’a göre din ile hayat birbirinden kesin çizgilerle ayrılamaz. Din hayatın bizzat içindedir ve ayrılmaz parçasıdır. Kişi uyurken, otururken, sıradan faaliyetleri yaparken; her şeyiyle dinle içi çedir. Bu anlamda kişinin yaptığı iş bilimsel bir faaliyet veya herhangi bir meslek dalı da olsa işini sağlam ve aldatmadan yaparsa onun dini anlamda mükâfatı vardır. Yani her anlamda İslam, din ve dünyanın bir arada bulunması gerektiğini ön görür.
Bu dünya hayatının bir imtihan niteliği taşıdığını ve bu imtihanı başarmak durumunda olduğumuzu unutmamalıyız.
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”8
Sonuç olarak; sınav sahamız olan bu dünya hayatının süsüne aldanmamak, kalıcı olana yani ahirete hazırlık yapmak, bu dünyanın süsünü de kazanmayı da aracı olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Rabbimiz herkesin ölümle mutlaka karşılaşacağını bildiriyor. “Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.”9 Önemli olan Kur’an-ı Kerim’in öngördüğü gibi:  Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”10 adanmışlık bilinci ile güzel ve şerefli yaşamaktır. 
Ne mutlu inandığı gibi yaşayarak, dünya-ahiret dengesi kuranlara ve ahiretini dünya karşılığında satmayan akıllı tüccarlara!…
İki yol var: Biri dünyaya dalmak, dünyayı ahirete tercih etmek ve kaybedenlerden olmak; ikincisi ise dünyayı ebedî hayatın kapısı yapmak ve kazananlardan olmak. Bugün yol ayrımındayız; ya nefsimizin hevası ya Rabbimiz… Ya geçici menfaat ya İslam davası… Ya fâni olan ya bâki olan… Tercih bize kalmış. Tercihini Allah’tan (c.c.) yana yapanlara selam olsun!


Dipnotlar
1. Ankebut Sûresi; 29/64.
2. Hadid Sûresi; 57/20.  
3. Meryem Sûresi; 19/59.
4. Ebû Dâvûd, Melahim, 5.
5. Müslîm, Zikir, 99.
6. Müslîm, Zekât, 117.
7. Buhârî, Cenaiz, 72; Menakıb 25; Müslîm, Fezail, 30-31.
8. Mülk Sûresi; 67/2.
9. Ankebut Sûresi; 29/57.
10. Enâm Sûresi; 6/162.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir