Bizim Tatilimiz Müslümanca Olmalı

İnsan hayatının vazgeçilmez ihtiyaç ve vakıalarından biri, yapılan seyahatlerdir. Bu seyahatler veya seferler; ilim, sıla-i rahim (akraba), ticaret, cihad, tebliğ, hac, umre, geçmiş kavimlerin belde ve kalıntılarından ibret almak, zulüm ve baskılardan kurtulup hicret ve meşru yoldan gezmek için olabilir. Bunların hepsi İslam’da teşvik edilmiş ve övülmüştür. Bunun haricinde beşeri hayat icabı daha farklı gayelerle de yolculuklar yapılır. 

Önce sıla-i rahim mi, yoksa tatil beldesi mi?  Akleden Müslümanların yaptığı gibi; aile reisleri, inançları doğrultusunda, vakti en verimli şekilde geçirmeyi hedefleyerek tatil programını yapmalı; modern dünyanın çekim alanına girmeden öncelikle sıla-i rahim (eş, dost akraba ) dediğimiz, daha önce doğup büyüdüğümüz yerleri ve akrabayı ziyaret görevini gerçekleştirmelidir. Memleketinde; anne babası, akrabası hasretle yolunu gözlediği halde tatil günlerini lüks otellerde veya tatil beldelerinde geçirenler, sıla-i rahimin önemini bilmeyenlerdir. 
Sıla-i rahimin iki şekli vardır. Biri, zaruret içinde bulunan akrabalara maddî yardım etmek ve onlara destek sağlamak, diğeri de Yüce Allah’ın (c.c.) lütfettiği ömrünün bir kısmını, Allah (c.c.) rızası için onların yanında geçirmektir. Ebu Hüreyre (r.a.), Rasûlullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletti: “Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.”1

Müslüman bir aile; eş, dost ve akrabalarını ihmal etmeden, dinlenmek veya gezmek için başka bir mekânı da tercih edebilir. Dinlenmek aynı zamanda bir tedavi tarzıdır da. Yorgun kimse dinlenmez ise hasta olur. Hasta olan kimse de istirahat etmedikçe iyileşemez. İnsan uyuyarak dinlenir, uyumayan insan var mı? Uyku demek aynı zaman da yenilenmek demektir. Bunun gibi insanoğlu zaman zaman dinlenme ihtiyacı hisseder. Tatil yapmak; yorgunluğu atmak ve daha verimli çalışmak için yapılan ve insan tabiatının ihtiyaç duyduğu bir faaliyettir.
Dinlenme veya tatil anlayışımızı belirleyen temel ilkeyi Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtir: “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.”2

Bizim tatilimiz Müslümanca olmalı, Müslüman da kendisine yakışan bir tatil modeliyle Mevla’nın nimetlerinden istifade etmeli ve şükrün lezzetine varmalıdır.

Tatil anlayışımız, belki sadece bir “mekân değiştirmekten ibaret olarak algılanmalı. “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır” sözünün de ifade ettiği gibi; maddî, manevî bir ferahlık umulabilir. Ama hayat tarzımızda, değer yargılarımızda, helal-haram sınırlarını gözetip koruma hassasiyetimizde, elbette bir değişiklik söz konusu olamaz, olmamalıdır.

Tatili temelde “eğlenme” amaçlı bir faaliyet olarak değil, “dinlenme” amaçlı bir faaliyet olarak tasarlamak ve mekân seçimini ve faaliyetleri buna göre tespit etmekte Müslümanca yaklaşımlardandır. Çünkü genelde eğlenme amaçlı yer ve mekânlarda insanın harama düşme ihtimali başka mekânlara oranla bir hayli yüksektir.

Müslüman, tatil deyince hemen deniz turizmini anlamamalıdır. Ne yazık ki modern insanın deniz tatili, sevaba kapalı günaha açık bir tatildir. Oysa Müslüman günaha kapalı sevaba açıktır.

Sonuç olarak, tatilimizi; ister sıla-i rahim, ister dağ veya deniz kenarı şeklinde tercih edelim, bu seyahatlerde her Müslüman şu hususlara dikkat etmelidir: 

Bizler tatil yaparken de, hayatımızın her anından olduğu gibi, hesaba çekileceğimizi unutmamalıyız. Zamanın kıymetini bilmeyen, zamanla kıymetsiz olur. Tatilin önceden planı yapılmalıdır. “Bu tatili nasıl değerlendirebilirim? Hangi hedeflere, nasıl ulaşabilirim?” diye düşünüp programlar yapılmalıdır. Tatilden önce okunacak kitaplar, gidilecek sohbet ve gezi gibi faaliyetler seçilerek planlanırsa güzel bir tatil olur. İşte o zaman, serbest zamanımızı yararsızca tüketip ta’til etmek yerine; faydalı bilgi, görgü hatta sevap gibi semereler tahsil edebiliriz. İşte o zaman: “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.”3 ayet-i kerimesini anlamış oluruz.

Tatil yapacak mümin; gideceği beldelerdeki ibadet yerlerini, onların kullanılabilirliğini, tüm bunların hepsini önceden tespit etmelidir. Aksi takdirde, “ben tatile gittim ama mescid yoktu, cami yoktu, namaz kılmak için uygun ortamım yoktu” gibi mazeretler öne sürmemelidir. Müslüman’ın ibadet hayatının merkezinde namaz vardır. Namazın merkezinde de cami vardır. Müslüman camiden uzak kalamaz. Camiden uzak, ezan sesinin işitilmediği mekânlarda tatilini geçirmek Müslüman’ın tercih edebileceği bir durum değildir. 

Tatillerimiz; ömrümüzü israf edeceğimiz zaman dilimleri değil; bilakis bize dünya nimetlerinden faydalanmamızı nasip ettiği için Rabbimize şükür vesilesi olması gereken anlar olmalıdır.

Dağ, bayır, ormanlık bir ortama gitmişsek; gittiğimiz dağda, bayırda her gördüğümüz güzelliği, o güzelliğin sahibine teşekküre çevirebilirsek; o vakit tüm gezilerimiz bir tefekkür yolculuğu hükmüne geçmiş olur. Öyle ki, gittiğimiz o tatil yerlerinde namazın vakti geldiğinde namazımızı orada ifa ettiğimizde, mahşer günü Allah’ın (c.c.) huzuruna secde edilen yerlerin çokluğuyla çıkmış oluruz. Örneğin yüzerken; “efendimiz yüzmeyi tavsiye etmiş ve yüzmek sünnettir” niyetiyle suya girersek, o vakit yüzmemizi de bir ibadete çevirmiş oluruz. Dediğimiz gibi tüm bunları hayra ya da şerre çevirmek tamamen gidilecek tatile sizlerin yüklediği anlamla ilgilidir.

Hayatımızın muhasebesini yapmak için tatiller iyi bir fırsattır. Yaz tatili kendimizi dinlememiz, din’lenmemiz ve geçirdiğimiz bir yılın muhasebesini yapmamız için iyi bir zaman dilimidir. Bir yılımız nasıl geçmiş; verimli mi, verimsiz mi? Doğru mu, yanlış mı? Bir yıl boyunca, yaptıklarımızla, Allah’ın (c.c.) takdirini mi kazanmışız yoksa şeytanın mı? Bir yıl boyunca günah hanemize mi çok şey yazılmış yoksa sevap hanemize mi? Amel defterimize baktığımız da, kendimize kaç not veririz? Sınıfı geçiyor muyuz yoksa kalıyor muyuz? Bu muhasebeyi yapmak için yaz mevsimi bulunmaz bir fırsattır.

“İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır” şeklindeki sözü, tatilde de düstur kabul eder ve tatil günlerini; daha önceden yapamadığımız, yapmaya fırsat bulamadığımız hayırlı ve faydalı işlerimizi yapmak için bir fırsat olarak kabul edebiliriz.

Tatilde bol bol Kur’an-ı Kerim okumalı ve dinlemeliyiz. “Hem dinlemeli hem dinlenmeli hem de din’lenmeli.” Her gün belli bir saatte eline Kur’an-ı Kerim alıp, ahenkli bir sesle, tertip üzere okumalıyız.

Ruhî ve fikrî gelişmeye yönelik kitaplar okuyarak; ilmî gelişmemizi sağlamalıyız. Daha önce okumayı planlayıp da vakit sıkıntısından dolayı okuyamadığımız kitaplar da değerlendirilebilir.

Eğer sahil kenarı veya havuz olan ortamlarda bulunulacaksa, İslamî kıyafete riayet edilmelidir. Bir Müslüman kadın veya erkek; ister hem cinslerinin yanında ister tek başına olsun; belle diz arasını örten bir kıyafet giymelidir. Bu yüzden, ne kadar hanımlara mahsus havuz olsa da Müslüman’ın deniz kıyafeti bir batılınınki gibi olamaz. Aslında İslamî kıyafete riayet etmeyenler, bu hareketleriyle oradaki diğerlerinin hakkına da tecavüz etmiş olurlar.

Müslüman’ın her işi müslümanca bir amaç için ve o amaca uygun bir şekilde olmalıdır. Bu durumda, öncelikle müslümanca tatilin israfa varacak boyutta olmaması gerekir. Her şeyden önce tatilin asıl maksadı, sağlık için açık havada ve tabiatta zaman geçirmek ve hareket etmek olmalıdır. Tatil, yapısı gereği “harcama” ölçülerinin aşıldığı, israf olgusunun devreye girdiği bir faaliyet olarak algılanmamalıdır. Dolayısıyla tatile çıkan kişi, her gittiği yerde lüks harcamalarda, gereksiz masraflarda bulunmamalı. 15-20 günlük bir tatil için kredi kartlarının sırtına ayları kapsayan taksitler yükleyerek sonraki günler için kendisine ve ailesine sıkıntı vermemelidir.

Yapılacak duaları da unutulmamalı. Evden çıkmadan önce iki rekât yolculuk namazı kılmalı, yolculukla ilgili duaları öğrenmeli ve sefere çıkarken de bu duaları okumalı.

Seferden dönünce de önce mescide uğrayıp iki rekât kudüm (seferden dönüş) namazı kılınması müstehaptır. Bir müddet oturmak veya hemen eve dönmek, şartlara bağlıdır. İbn-i Ömer ve Ka’b İbn-i Mâlik (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.) bir seferden dönünce önce mescide uğrardı. Orada iki rekât namaz kılar, ondan sonra evine dönerdi.”4 

Beraber çıkılan bir yolculukta; birden fazla kişi varsa birinin başkan olarak seçilmesi, sünnet-i müekkededir. Bundan maksat ise; işlerinin müştereken ve ahenkli olarak yürümesi, aralarında farklı fikirler ortaya çıkmaması ve dolayısıyla ihtilafa düşülmemesidir.

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Bir sefere üç kişi beraber çıkınca birini emir (başkan) yapsınlar.”5

Sonuç olarak, haram-helal sınırlarının aşılmadığı tatil faaliyetlerinin “mubah” olduğunu söylemek mümkündür.

Allah’ın (c.c.) hakkını koruyan, bedenin hakkını koruyan, ailesinin hakkını koruyan, vakti israf etmeyen, hedef şaşırtmadan, tatilini, seyahatini değerlendirenlere ne mutlu… Hayatının her anında Rabbinin rızasını gözeten ve kazanabilenlere selam olsun… 

Dipnotlar
1. Buhârî, Edeb 12; Tirmizî, Birr, 49, (1980).
2. İnşirah Sûresi; 94/7-8.
3. İnşirah Sûresi; 94/7-8.
4. Ebû Dâvûd, Cihâd, 178.
5. Ebû Dâvûd, Cihâd, 87.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir