Ashâb’ın Davet ve Cihad Adanmışlığı

Adanmışlık; insanın bir ideal uğruna duygu ve düşünceleri ile yoğunlaşması ve o ideal için yaşamayı tek anlam olarak görmesidir. Bir dava uğruna çalışmak, sahip olduklarını o dava uğruna verebilmektir.

Batıl dava uğruna adananlar olabileceği gibi, Hak dava uğruna da adananlar olabilir. Ancak kurtuluşa erecekler Allah’a adananlardır.

Gerçek adanmışlık, Allah için çırpınmak, O’nun için olmaktır. Malını ve canını Cennet mukâbili Allah’a satmaktır.

Davet; Allah’ın dinini yaşama, insanlara anlatma ve onların benimsemelerini sağlama gayreti, çabasıdır.

Cihad; yeryüzünde din Allah’ın oluncaya kadar, insanları kula kulluktan kurtarana kadar devam eden mücadelenin adı. 

Asr-ı Saadet’in Mekke döneminin en çileli günlerinde işkence altında direnen Yasir ailesine Efendimiz (s.a.v.) şunları söylüyordu:

Sabredin Ey Yasir ailesi, size müjdeler olsun! Sizin mükâfatınız Cennettir.”[1] 

Allah’ın davası için direnen Yasir ailesi.

Adanmışların içinde, Umeyye bin Halef’in zulmü altında “ehad” diye haykıran Hz. Bilal (r.a.) vardı.

Adanmışların içinde, Hattab oğlu Ömer’in yumruğunun karşısında canını hiçe sayarak, ona meydan okuyan kız kardeşi Fatıma (r.anhâ) vardı. İşte o kararlı duruş, o adanmışlık Ömer’in Müslüman olmasına yetmişti.

Adanmışların içinde, Allah Rasûlu’nu (s.a.v.) öldürmeye gelmiş müşriklerin varlığına rağmen Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yatağına uzanan Hz. Ali (r.a.) vardı.

80 küsur yaşındaki Ebu Eyyub el-Ensari’yi (r.a.) 3000 km uzaktaki Bizans surları önüne getiren sizce neydi? ki ölmeden önceki vasiyeti: “Şayet burada ruhumu teslim edersem, cesedimi Bizans içlerine doğru götürebileceğiniz en son yere kadar götürün, öylece defnedin.” Sözü davetin İslam’ın en uca taşınması derdi değil miydi?

Adanmışlık, Ömer’in Hz. Erkam bin Erkam’ın (r.a.) evinde hidayet güneşinin dizleri önünde imanın tadına vardıktan sonra, ilk işi Mekke sokaklarını inletircesine,  tozu toprağa katarak hakka ve hakkaniyete karşı olan müşriklere meydan okumaktır.

Efendimiz (s.a.v.) ashabından Hz. Vehb bin Kebşe’nin (r.a.) Uzakdoğu’ya Çin’e giderek daveti taşımasının sebebi neydi?

Adanmışların içinde, Allah Rasûlu’nun (s.a.v.) emrine uyarak Mekke’den 500 km uzakta bilmediği bir belde olan Yesrib’e (Medine’ye) hicret ederek ve orada İslam’ın temellerini atan Hz. Mus’ab Bin Umeyr (r.a.) vardı.

Bir ayağı topal olmasına rağmen cihada gitmek için oğullarıyla yarışan Hz. Amr İbn Cemuh (r.a.), çok genç yaşta olduğundan dolayı onu cihada almayan Peygamber Efendimize (s.a.v.) diğer sahabiler: “O iyi ok atar” diyerek,  cihad izini alan Hz. Râfî Bin Hadîc’ler (r.a.) vardı.

Kemikleri görünürcesine zayıf bedenli Yemame kahramanı Hz. Bera bin Malik (r.a.), geniş ve yüksek duvarlı bahçeye sığınan düşmanları tepeleyebilmek için kalkanın üzerine oturur ve oradaki sahabiler onu mızraklarıyla duvardan öteki tarafa düşmana doğru atarlar. Müşriklere o bahçeyi ölüm bahçesine çeviren canını Allah’a adamış bir kahramandı Hz. Bera bin Malik (r.a.).

Onlar Mekke veya Medine’de ölmeyi tercih etmediler ta uzaklara, dünyanın her tarafına yayıldılar. Onlar Allah’ın davasını iletmek için “fitne kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar mücadele ettiler.”[2] gittiler ve oralarda vefat ettiler. Çok azı Mekke ve Medine’de medfun.

Tarih yazanların adanmışlar olduğunu görüyoruz.

Adanmak; vakit, nakit, bilgi, tecrübe, ev-bark, araba ve uykudan daha doğrusu her şeyden fedakârlık etmektir. Allah için vermek, harcamak, tüketmektir. İnsan sevdiği kadar adar ya da adanır.

Anam babam sana feda sana ey Allah Rasûlu! Adanmışlığını şiar edinenler gözlerini kırpmadan candan, maldan, yardan geçtiler.

Allah’a adanacak vaktiniz var mı Hz. Mus’ab gibi? Allah’a adanacak canınız var mı Hz. Sümeyye (r.anhâ) gibi? Allah’a adanacak malınız, mülkünüz var mı Hz. Suheyb-i Rumî gibi? Allah’a adanacak evlatlarınız var mı Hz. Meryem gibi?..

Adanmışların adresi Cennettir. İşte daha dünyada iken Cennetle müjdelenen o güzide on sahabi (Aşere-i Mübeşşere).

Onlardan sonra da adananlar vardı. Bugün İslam dini, İslam davası bizlere işte bu adanmışlar sayesinde geldi.

Bizler adanmışlık ruhunu asla kaybetmemeliyiz. Yoksa hem bu dünyada ve hem de ahirette kaybedenlerden oluruz.

İki yol var; ya adananlardan olmak ya da aldananlardan olmak. Ya kazananlardan olmak ya da kaybedenlerden olmak…

Sen adananlardan ol. “…Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O’na ada.[3]

Rabbim O adanmışlardan razı olsun.

Rabbim bizleri kaybedenlerden değil;  bu adanmışlar ordusunda yer alarak kazananlardan eylesin.


[1] İbn Hişâm, Sire, I, 342; Hakim, Müstedrek, III, 432.

[2] Enfâl Sûresi; 8/39.

[3] Müzemmil Sûresi; 73/8.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir