Mü’minler Emanete Riayet Ederler

Kur’ân-ı Kerîm, kurtulan ya da kurtuluşa eren mü’minlerin özelliklerinden bahsederken şöyle buyurmuştur: “Onlar emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.[1]

Ayette, Mü’minler emanete riayet ederler demekte, Müslümanlar emanete riayet ederler demiyor. O zaman öncelikle şu soruyu cevaplamalıyız. Mü’min ile Müslüman arasındaki fark nedir?  Müslüman İslam’a teslim olan, İslam’ı kabul ettiğini ifade eden herkese denir. Mü’min ise kabul ile birlikte İslamı yaşayan, yaşamaya çalışan Rabbimizin isteklerini, emirlerini yerine getirenlerdir. Müslüman dil ile iddia ederken, mü’min davranışı ile ameli ile, bunu ispat eder.

Emanet, “emn” kökünden gelir. “Emn” ise korku ve endişeden emniyette, güvende olmaktır. Kendisine güvenilen dürüst kişiye emin denir. Emanet, hıyanetin zıttı olarak güvenilir olma, bir kişiye geçici olarak bırakılan şey anlamında da kullanılır. Emanet kelimesi âyet ve hadislerde çok geniş anlamlarda kullanılmıştır.

İnsanın, Allah’a, ailesine, içinde bulunduğu topluma, hayvanlara ve doğal çevresine, hatta insanlığa karşı görev ve sorumluluklarından tutunuz da, korunmak üzere geçici bir süre için yanında bırakılan paraya, eşyaya varıncaya kadar hepsine emanet denmiştirÖzetle emanet, insanın sorumluluk alanına giren her şey emanettir.

Ayrıca Peygamberlerde bulunması gerekli beş nitelikten, beş sıfattan birisinin “Emanet” olması, emanetin, mana ve önemini bizlere anlatmakta ve aynı zamanda bizlerin üzerinde düşünmesi gereken önemli bir noktadır.

Hz. Peygamber (s.a.v.), inanan insanın en önemli vasıflarından birisi olarak emanet ehli olmasına dikkat çeker. Mü’minde Allah korkusu, âhirette hesaba çekileceği inancı olduğu sürece emanete riayet eder, hıyanet etmez. Çünkü emanete hıyanet, münafıklık alâmetidir. İşte hepimizin bildiği hadîs-i şerîf: “Münafığın alâmeti üçtür: “Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.” [2]

İnsana Emanet Edilen Şeyler

İnsana verilen her şey; Allah’ın yeryüzündeki halifeliği, kulluk emaneti, aklımız, ailemiz, vücudumuz, malımız, ömrümüz, bizlere verilen görevler, kitap, sünnet, âlimlerimizin bize bıraktığı eserler, koca İslam medeniyeti hepsi emanet alanı içerisindendir. Bunlardan bazılarını kısaca açıklayalım.

Ailemiz Emanettir

İbni Ömer’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.” [3]

Çocuklarımız bizlere emanettir; bu emanetin hakkını vermeliyiz. Emanetin hakkı, çocuklarımızın eğitilmesi, çocuklarının dinî terbiyelerinin verilmesi, ahlaklı bir şekilde yetiştirilmesidir.

Kadınlarımız bizlere emanet;  onlara adaletle davranmak, İslam üzere yaşamaları hususunda hassas olmalarını sağlamak.

Ebeveyn (anne-baba) emanettir; evlatları onlara karşı sorumludur. Anne-baba yaşlanınca, kendi kendilerini bakamaz duruma gelince artık evlatlara emanettir. Evlatlar bir de ebeveynleri ile sınanırlar. Anne-baba evlat için ya cennet, ya cehennemdir. Anne babasına hakkıyla bakıp iyi davrananlar cennet kazanır, tersi cehennem kazandırır.

“Allah Teâlâ, ana-babaya iyilik edilmesini emrediyor.”[4] “Kur’an-ı Kerim anne-babaya kızarak “öf” bile denilmemesini, onların hiç bir şekilde incitilmemesini emrediyor.”  [5]

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Peygamber (s.a.v.) bir gün: “Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün” dedi. “Kimin burnu sürtülsün ey Allah’ın Resûlü?” diye sorulunca şu açıklamada bulundu: “Ebeveyninden her ikisinin veya sâdece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin.” [6]

Vücudumuz Emanettir

Allah her insana vücudunu emanet etmiştir. Vücudumuzu maddi ve manevi olarak her türlü zararlı şeye karşı korumalıyız.

Sıhhat Korumak

Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: “İki nîmet vardır ki, insanların çoğu bunları değerlendirmekte aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” [7]

   İbn-i Sina’ya sormuşlar:

 Hastalık nedir?

 -O da cevap vermiş:

 -Bir önceki yediğini sindirmeden ikinci bir yemeği yemektir.  

Kur’ân-ı Kerim ve Sünnette yeme-içme, ibadet, temizlik ve benzeri pek çok konu ile ilgili olarak yer alan ölçüler bizim, doğuştan getirdiğimiz sağlığımızı koruyup devam ettirmeyi hedefler. “Hastalık gelmeden sağlığının kıymetini bil.”[8] buyuran Peygamberimiz de bugün tıbbın çok önemsediği koruyucu hekimlik konusuna vurgu yapar.

Sağlığı yerinde olmayan bir Müslüman ister istemez, Allah için yapacağı çalışmalarında aksamaları söz konusu olacaktır. İslam’a davet ve tebliğ çalışmalarını aksatır, namazlarını düzgün kılamaz, oruç tutamaz, hülasa ibadetlerini hakkıyla yerine getiremez, cihad edemez. İbadetlerinden haz alamaz. Gerçi bunları o haliyle de fıkhın belirttiği çerçevede yapmaya çalışırsa ibadet hükmüne geçer. Ancak sağlıklı bir müslümanın yaptığı gibi yapamaz.

 Sağlığı yerinde olmayan bir müslüman, Allah’a anne ve babasına, ailesine, vatan ve milletine karşı olan görevlerini gereği gibi yerine getiremez.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz: “Kuvvetli mümin, zayıf müminden Allah katında daha hayırlı ve daha sevimlidir.”[9] buyurmuştur.

Dolayısıyla Müslümanlar sağlığa zarar veren her şeyden korunmalıdırlar.

Beden Emaneti

Bize emanet olarak verilen organlarımız:

El: Haram olan şeyleri tutmamalı.

Dil: Yalan söylememeli ve kötü şeyler konuşmamalı.

Göz: Haram olan şeylere bakmamalı.

Mide: Haram olan şeyleri mideye sokmamalı.

Kalb: Kibir, ucub, suizan gibi şeylerden kaçmalı.

Kulak: Haram olan şeyleri dinlememeli.

Ayak: Kötü yerlere gitmemeli.

Ferc: Zinadan uzak durmalı.

Burun: Haram şeyler koklamamalı.

Setr-i avret: Erkekler ve kadınlar dinimizin emrine uygun kapanmalıdır.

Mal Emaneti

Malımız ve servetimiz bize emanettir. Malı helalden kazanıp helale harcamak, israf etmemek. Bir gün geçici dünya hayatına vedâ ederken malımızı ve her şeyimizi burada bırakacağız. Ancak Allah’ın huzurunda hesap verirken malımızı nereden kazanıp nereye harcadığımızın hesabını vereceğiz. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: “Hiç kimse kıyâmet günü (beş şeyden) ömrünün nerede ve ne suretle tükettiğinden, gençliğini nerede ve nasıl yıpratıp çürüttüğünden, malını nasıl kazanıp nerelere harcadığından, elde ettiği bilgi ile ne yaptığından sorguya çekilmedikçe Allah’ın yüce katından ayrılamayacaktır.” [10]

Nisap miktarı mala sahip olan Müslümanlar da zekâtını vermelidir.

Şunuda hatırlatalım, aldatan satıcı, tüccar da haindir. Resûlullah (s.a.v.) pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya:

– “Ey zâhîreci! Bu ıslaklık nedir?” buyurdu. Adam:

– Ey Allah’ın Resûlü! Yağmur ıslattı, dedi. Resûl-i Ekrem:

– “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir” buyurdu. [11]

Sorumluluğunu Yüklendiğiniz Görevler, Makam, Mevki emanettir.

Emanetin bir manası da her şeyi yerli yerine koymaktır. Ehil olmayana makam verilmez. Görevler yetenekli ehil kişilere emanet edilir. İnsanların işlerini yüklenmek, özel kabiliyet gerektirecek hassas görevler beraberinde ciddi sorumluluklar getirir.

Musa el-Eş’ari anlatıyor: “İki amcaoğlu ile birlikte Peygamber’e gittik. Onlardan biri Peygamber’den yöneticilik istedi. Rasulüllah (s.a.v.); “Biz, bu yöneticilik işine onu  (ehil olmadığı halde ısrarla isteyen kimselere vermeyiz” [12]buyurdu.

Emanete ait sorumluluğu ancak ehliyet sahibi, yani o emaneti taşıyabilecek kaliteye, kapasiteye ve özelliğe sahip kimseler yerine getirebilirler. Bunun için emanet edilecek kimselerin öncelikle olması gereken özellikleri kazanmaları gerekir.

Bazı âlimler, “Ey iman edenler! Emanetleri ehline veriniz”[13] âyetinin özellikle yöneticiler, idareciler, hâkimler hakkında indiğini söylemişlerdir.

Bir defasında Peygamber’e (s.a.v.) soruldu: “Ey Allah’ın Peygamberi! Kıyamet ne zaman kopacak?” O bu soruya şu cevabı verdi: “İş, ehli olmayan kişilere verilince kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakındır.” [14]

Kur’an-Sünnet, Din (İSLAM) Emanettir

İslam, Kitap, Sünnet, emanettir, mü’min ona karşı sorumludur. Bu emanetleri müminler korumakla sorumludurlar.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Size bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz. O, Allah’ın Kitabı’dır.” [15]

Ömür Emanettir

İnsan kendisine verilen bu emanetlerin hesabını vermeden ahirette kurtuluşa eremez. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kişi ömrünü ne yolda tükettiğinden, bedenini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bildiği ile ne iş yaptığından sorguya çekilmedikçe (Hesap gününde) yerinden ayrılamayacaktır.”[16]

Bugün müslümanlar, televizyonlarda belgeseller, filimler izlemekte, sosyal medyada mesajlar çekmekte, videolarla, internette oyunlarla vaktini harcamaktalar. Sanal dünyada amaçsız ve hedefsiz bir şekilde boşa geçirilen bu vakitlerin hesabı verilmeyecek mi? İnsana sorulmayacak mı? Sahip olduğumuz vakitler, Rabbimizin bizlere emanet ettiği ve her saniyesinin hesabı sorulacak olan büyük bir nimettir, imkândır. Geçen hiçbir saniyesinin bir daha geri döndürülmesinin mümkün olmadığı ömür sermayemiz belli bir zamanla sınırlıdır. 

Rabbimizin bizlere emanet olarak verdiği bu ömrü bizlere hangi amaç ve gayeyle verdiyse o gaye istikametinde ve O’nun belirlediği ölçüler çerçevesinde kullanmamız gerekmektedir.

Bizlere söylenmemesi için verilen sırlar emanettir, mü’min onları korumakla yükümlüdür. Yanınızda konuşulan sözler de emanettir. Kiraladığınız yer, biriyle ortak kurduğunuz iş…

Öğrenciler öğretmenlere, hastalar doktorlara, komşu komşuya, arkadaş arkadaşa, birinin size bıraktığı para, mal, eşya emanettir.

İnsana vaat edilen cennet ve cehennemdir. Yaşayışı yani emaneti kullanış tarzı ona bu iki seçenekten birini kazandıracaktır. Ya ebedi mutluluk ya ebedi hüsran. Tercih insana bırakılmıştır.

Allah, cümlemizi emanetleri gereğince sahiplenen, onu Rabbimizin rızasına uygun bir şekilde koruyan, gelecek nesillere gönül rahatlığıyla teslim eden, kalu beladaki sözüne sadık kalan ve bu sayede ebedi saadeti kazanan kullarından eylesin. Amin!..


[1]                         Mü’minûn Sûresi; 23/8

[2]                        Buhârî, Îmân, 24, Şehâdât, 28, Vesâyâ, 8, Mezâlim, 17, Cizye, 17, Edeb, 69; Müslim, Îmân, 107-108; Tirmizî, Îmân, 14.

[3]                        Buhârî, Cum`a/11 no: 893, İtk/17, 19, no: 2554, 2558, Nikâh/82 no: 5188. Müslim, İmâre/20, no: 4724 . Ebû Dâvûd, İmâre/1, no: 2928. Tirmizî, Cihâd/27, no: 1705

[4]                        Nisa Suresi; 3/36. En’âm Suresi; 6/151. Ankebut Suresi;  29/8. Lukman Suresi; 31/14

[5]                        İsra Suresi; 17/23-24

[6]                        Müslim, Birr/9, no: 6510. Tirmizî, Daavât/110, no: 3539

[7]                        Buhârî, Rikāk, 1

[8]               Hâkim, Müstedrek, IV, 341

[9]                        Müslim, Kader, 34; İbn Mace, Zühd, 4168

[10]                     Tirmizî, Kıyâme, 1 (2416) c.4 s. 612

[11]                    Müslim, Îmân 164

[12]                      Müslim, İmare/3, no: 4717. Buhari, Ahkam/7, no: 4149

[13]                      Nisa Suresi;  3/58

[14]                      Buharî, İlim/2, no: 59

[15]                      Müslim, Hacc/147, no: 1218. İbn Mâce, Menâsik/84, no: 3074

[16]                      Tirmizí, S. Kıyame/1, no: 2416

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir