Yetim, ergenlik yaşına ermeden babasını kaybeden çocuk demektir.
İşte ben o çocuklardan biriydim. Dört yaşında babamı kaybetmiştim. O zamanlar köyde yaşıyorduk ve altı çocuklu ailenin en küçük çocuğu olarak büyüdüm. Babam bir hastalık üzerine vefat ettiğinde en büyük kardeşim 15, en küçüğü olan ben dört yaşında idim. Yani altı yetimli bir aile olarak kala kalmıştık.
Rahmetli annem o zaman bu altı yetimi bir tavuğun civcivlerini kanatları altına aldığı gibi bizleri bırakmadı, koruyup büyütme mücadelesi verdi. Bir de bunun yanında babanın sorumluluğunu da alarak onun yokluğunu aratmadan aynı ilgi ve alakayı göstermek için çabalayıp durdu.
Bu arada anam geçimimizi temin edebilmek içinde bağ bahçe işleri ve onları satabilmek içinde haftanın belirli günlerini pazarda geçiriyordu. Bizler de ona elimizden geldiğince yardım etmeye çalışıyorduk.
İşte böyle bir ortamda büyüdük. Diğer akrabalarımız dayımlar ve teyzemler çok uzakta idi. Ancak dedem ve amcamlar yakınımızda olmalarına rağmen bizlere çokta sahip çıkamadılar. Şimdilerde bu yetimlerin hepsi büyüdü çoluk çocuk sahibi oldu. Annem ben evlendikten kısa bir süre sonra rahmetli oldu.
Böyle bir ortamda yetim duygusuyla büyümüş biri olarak diyebilirim ki, yetimlere babanın yokluğu, eksikliği ciddi manada tesir etmektedir.
Ben çocuklarım olana kadar baba kelimesi nedir, nasıl söylenir bilmedim. Evlendiğimde kayınpederime uzun yıllar baba kelimesini söyleyemedim. Tam alışmaya söylemeye başlamıştım ki o da vefat etti.
Şimdilerde çocuklarım bana baba diyorlar. Evlat duygusunu ve babalığı tattım ve algıladım. Ancak bu dört harfli kelime olan “baba” kelimesi bana hala yabancı, benden çok uzaklarda bir kelime.[V1]
O yıllarda sokakta, parkta babasıyla gezen, oynayan çocukları gördüğümde özlem çekmişimdir. Bayramda babasının elini tutmuş, bayram namazına giden çocukları gördüğümde, çocuklarını öpüp bayram harçlığı veren babaları ve çocukları gördüğümde, yine aynı duyguları hissetmişimdir.
Hatta hiç unutmuyorum yıllar önce, halâ gözümün önünde canlı bir sahne olarak duran, babasıyla şakalaşan yaşı ergenliği çoktan bile geçmiş bir evlatla babası arasındaki o muhabbeti gördüğümde çok hüzünlenmiştim. O duyguyu tarif etmeye kelimeler kifayet etmez.
Bu duygu dolu yaşanmış örnekleri arttırabiliriz. Ancak yetimin neler hissettiğini anlatmak için kifayet eder sanırım.
Yetimlik zor bir süreçtir. Aynı zamanda yetimlik bir tercih meselesi değil, kader meselesidir. Şunu da hatırlayalım ki, Kainatın Efendisi (s.a.v.) de hem yetim ve hem de öksüz idi.
Yetim büyümüş birisi olarak bu süreçteki yetim çocuklara yapılacak olan babanın yokluğunu, eksikliğini en aza indirmek, mümkün olduğunca hissettirmemeye çalışmaktır. Bu da baba yerine geçebilecek kişilerle kısmen de olsa giderilmesidir.
Yetimin öncelikli olarak birinci derecede yakını olan akrabaları olan dede, dayı, amca, teyze ve halalar bu yetimlere özel ilgi ve alaka göstermelidirler. Onları sevmeli, onlarla muhabbet etmeli, konuşmalı, konuşturmalı, onları dinlemelidirler.
Bu yetimleri zaman zaman okula dedesi ve en yakın akrabası getirmeli veya okuldan almalı, onları parka götürmeli, bayramlarda bu çocuklara bayramlık kıyafet almalı, onları bayram namazına götürmeli, bayramlaşıp harçlıklarını vermeli, okul zamanı okul araç ve gereçlerini tedarik etmeli, zaman zamanda harçlık vermeli, sağlık sorunları olduğunda tedavi ettirilmeli, barınma imkânları yoksa gidermelidirler. Onlara ait mal, mülk varsa onlar ergenlik çağına ulaşana kadar malları koruyup gözetilmelidir. Yetimin yakınları onlara bakabilecek maddi imkanları yoksa, çevresindeki insanlarla, vakıf ve derneklerle irtibata geçerek bu çocuklara sahip çıkmalıdırlar.
Onları eksiklik duygusundan olabildiğince uzak tutmalı, üstünlük duygusunu yaşatmaya çalışmalı, özgüvenli bireyler olmasını, onlara doğru sınırlar koymalı ve sınır koymayı öğretmeli, mümkün olduğunca sorumluluk bilincini kazandırmalı, acıma duygusundan uzak şekilde onlarla muhabbet geliştirmeli ki, bu yetimlere yapabilecek en büyük iyiliklerdendir.
Allah Resulu (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Bir kimse sırf Allah rızâsı için bir yetimin başını okşarsa elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılır…” [1](Ahmed ibni Hanbel, Müsned, V, 250.)
Yetimler, topluma Yüce Allah’ın (c.c.) emanetleridir. Bunun için yetimleri korumaya alarak eğitip, yetiştirmek ve topluma yararlı insan olmalarına çalışmak müslümanların ahlâkî ve hukûkî görevidir.
Bizler yetimlere karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeyi bilmeyi, o hassasiyet duygularıyla dopdolu olabilmeyi, ölene kadar da bu duyguyu hiç eksiltmeden yaşamayı, ona uygun davranmayı, Peygamberimiz’in (s.a.v) belirttiği hasenata nail olmayı, Cenab-ı Mevla bizlere ve sizlere nasip etsin. Rabbim ölmüşlerimize de rahmet eylesin. Amin!