Meselenin özü
Dede ile torunu arasında geçen konuşmada saklı.
Dede ile torun arasında güzel bir muhabbet vardır.
Torunu, bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla sorar:
-Dedeciğim, bir insanın ömrü ne kadar olur?
Dede, tatlı bir gülücükle torununa:
-Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum, deyince torun:
-Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?
-Evet, yavrum. Ömür, namazsız ezanla ezansız namaz arası kadardır diye, dede biraz daha açar ilk sözünü. Torun yeniden sorar:
-Namazsız ezan ile ezansız namaz ne demek dedeciğim?
Dede, torununa şefkatle bakar ve açıklar:
-Bak yavrum, geçen hafta komşumuzun çocuğu doğdu. O çocuğun kulağına ben ezan okudum, hatırladın mı?
Evet, dedeciğim.
-İşte o ezanın namazı yoktur, sen de gördün ki namaz kılmadık.
-Haklısın dedeciğim, şimdi fark ettim.
-Peki, geçen ay dayın vefat ettiğinde onun cenazesini bizim camiye getirdiğimizde sen de vardın. Hatırlarsan dayın için cenaze namazı kıldık hep beraber.
-Evet dedeciğim, yengem çok ağlamıştı.
-Dikkat ettiysen o namaz için ezan okunmadı, çünkü cenaze namazının ezanı olmaz.
Aslında cenaze namazının ezanı merhum dayın doğduktan sonra minik bir bebekken kulağına okunmuştu diye düşünebilirsin.
İşte yavrum, hayatımız bu namazsız ezanla başlar ve bu ezansız namazla sona erer, ama bu sona eriş bir başka başlangıca işaret eder.
‘’Hayat, ezanla namaz arası kadar sürer.’’
Sakın sana verilen ömür sermayesini ziyan etme yavrucuğum.
Ömrünü hayırlı işlerle dolu dolu geçir, bir nefes bile boşluk bırakma!
Rabbim, ezan ile namaz arası kadar olan ömrümüzü rızasına uygun olarak yaşamayı bizlere ve Ümmet-i Muhammed’e nasip eylesin!